Pusulalar, dünyanın manyetik alanını kullanarak yönleri gösterirler. Bu özellikleriyle de hava ve deniz yolculuklarında hayati bir önem taşırlar. En son yapılan araştırmalar ise bu konuda çarpıcı bazı gerçekleri ortaya koymaktadır. Pusulanın icadı ve insanlar tarafından kullanımı belli bir birikim ve eğitim sonucu ortaya çıkmıştır. Bununla beraber bazı canlı türleri uzun yolculuklarında “kendi pusulalarını” kullanırlar. Doğadaki birçok canlı türü yuvalarının, avlarının ve göç etmeleri gereken bölgelerin yerlerini hiç zorlanmadan bulabilir. Bu canlılar bir bilgiye sahip değilken ve bu konuda hiç bir eğitim almamışken bunu başarabilirler.
Elbette ki bu canlıların vücutlarında yön ve uzaklık tayin etmelerini sağlayan dijital dedektörler, GPS sistemleri[1] ya da pusulalar yoktur. Hepsinde ettten kemikten ve sinirlerden oluşmuş organlar bulunur. Biraz sonra vereceğimiz örneklerde açıkça görüleceği gibi canlılardaki bu üstün sistemler bizlere, onların tasarlanmış birer yaratılış harikası olduğunu kanıtlamaktadırlar.
Manyetik Harita Kullanan Semenderler
Araştırma sonuçlarına göre, yaşadığı yerden uzaklaştırılan bir semender, evine dönebilmek için manyetik bir harita kullanır. Dünyanın manyetik alanındaki yoğunluk ve küçük farklılıkları algılayabilmesi, semenderin bir pusuladan bile daha iyi yön bulucu olduğunu kanıtlar. Önceleri kuşlar ve meyve sineklerinin içsel manyetik pusulaya sahip oldukları biliniyordu. Ancak Indiana Üniversitesi’nden Prof. Dr. Philips, semenderin haritalama yeteneğinin, diğer türlerden farklı olduğunu ortaya koydu. Örneğinırmızı benekli doğu semenderi (Notophthalmus viridescens), manyetik alandan elde ettiği harita bilgisinde, eşi görülmemiş türde bir duyumsal işlem sergiliyor. Her geçtiği yerde bu harita genişliyor. Manyetik altıncı hissin ardındaki bu mekanizma, araştırmacıları uğraştırmaya devam ediyor. Manyetik alan kimyasal tepkimeleri harekete geçirebiliyor ve bu, bazı türlerde tanımlanan biyokimyasal pusulanın temelini oluşturuyor. İşlem, görme sistemleriyle de doğrudan ilişkilidir; bilim adamları hayvanların manyetik alanı görebildiklerini düşünmektedirler.[2]
Şüphesiz, semenderin yolunu kaybedip daha sonra yolu bulabilmek için manyetik hesaplamalar yapması gerektiğini düşünmüş olması imkansızdır. Yüce Allah, semendere yönünü rahatlıkla bulabilmesi için manyetik bir harita vermiş ve onu nasıl kullanması gerektiğini de ilham etmiştir.
Kaplumbağalar Ve Manyetik Alan Haritaları
Dünyanın çeşitli yerlerinde, topraktaki manyetik elementlerin yoğunluğu ve bu yoğunluğun yarattığı dünya yüzeyi ile kesişen açılar farklılık gösterir. Eğer bir canlı bu değişiklikleri hissedebilirse, bu onun harita üzerindeki enlem ve boylamları da bilebileceği anlamına gelmektedir.
Manyetik alan okuma özellikle genç “Loggerhead Kaplumbağalar”ı (Caretta Caretta) için, çok büyük önem taşımaktadır. Bu kaplumbağalar yaşamlarını ancak Sargossa Denizi’ni çevreleyen bir dairesel sistem olan Kuzey Atlantik Dönencesi’nde sürdürebilmektedirler. Kuzey Carolina Üniversitesi’nden, Kenneth ve Catherine Lohmann isimli araştırmacılar yaptıkları deneyle kaplumbağaların bu dönencede kalmak için kendi manyetik ölçümlerini kullandıklarını ortaya koymuşlardır.
Araştırmacılar öncelikle kaplumbağaları bilgisayar kontrolünde manyetik alan içeren bir tank içine yerleştirmişlerdir. Alanın manyetik eğimi dönencenin sınırındaki ile aynı olduğunda, kaplumbağalar dönencenin içine doğru yüzmeye başlamışlardır.
Farklı araştırmalarda tankın içindeki manyetik alan gücü de değiştirilmiştir. Alanın gücü dönencenin sınırı ile aynı olduğunda kaplumbağalar dönencenin içi zannettikleri bölgeye doğru yüzmüşler ve tehlikeli sınırdan uzaklaşmışlardır.[3]
Sonuçta kaplumbağalar üzerinde yapılan bu çalışma bizlere bazı canlıların manyetik alan haritalarını okuyabildiklerini ve canlıların sahip oldukları bu olağanüstü algı mekanizmalarının tam anlamıyla bir tasarım harikası olduğunu ispatlamaktadır. Kuşkusuz kaplumbağalardaki bu kompleks yapının evrimcilerin iddia ettiği gibi tesadüfen oluştuğunu dile getirmek, gemilerde bulunan manyetik pusulaların dalgaların rastgele gemiye çarpmasıyla oluştuğunu iddia etmekten farksızdır. Hiçbir tesadüfün bu kadar kompleks mekanizmaları oluşturması mümkün değildir.
Fokların Bıyıklarındaki Tasarım Yön Bulmalarını Sağlıyor
Almanya’nın Bonn ve Ruhr Üniversiteleri’nden bir grup bilim adamı, foklar üzerinde yaptıkları çalışmada bu canlıların karanlık ya da bulanık sularda avlarını yakalayabilmek için bıyıklarından yararlandıklarını ortaya koydular.[4]
Buna göre foklar, işitme ve görme gibi duyu organlarını kullanamadıkları ortamlarda avlarını, balıkların su içinde yol alırken geride bıraktıkları çalkantılı izleri takip ederek bulmaktadırlar. Guido Dehnhardt ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen bu araştırma fokların bıyıklarının 200 metreye yakın mesafelerdeki avlarını bile takip etmeye olanak sağladığını göstermektedir. [5]
Foklar avlarını yakalamak için balıkların yüzerken geride bıraktıkları izin girdaplı bir yapıda olması ve iz içindeki parçacıkların hızlarının, balık geçip gittikten birkaç dakika sonrasına kadar çevredeki suyun hızından önemli ölçüde yüksek olmasından yararlanmaktadırlar. Kısacası balıklar yüzerken geride oldukça uzun bir hidrodinamik iz bırakıyorlar ve balıklarla beslenen deniz canlıları da bu izleri takip ederek kendilerini uzak mesafelerden belirleyip yakalıyorlar.[6]
Dehnhardt ve arkadaşları fokların bu yeteneğini belirleyebilmek için Henry ve Nick adlı iki erkek fok ve bir minyatür denizaltı kullanmışlar. Minyatür denizaltının bıraktığı iz, 30 cm uzunluğunda bir balığın bıraktığıyla yaklaşık aynı.
İlk deneyi, içi bulanık deniz suyuyla dolu bir havuzda Henry ile gerçekleştiren araştırmacılar, fokun başına gözlerini tümüyle örten bir çorap geçirmişler, denizaltının sesini duymaması için kulaklarına kulaklık takıp başını da suyun 40 cm üzerindeki bir platforma yerleştirmişler. Denizaltının motorları durdurulduktan iki saniye sonra fokun başından kulaklıklar çıkartılmış. Fok hemen suya dalıp önce havuzun ortasına yüzmüş, bıyıklarını öne doğru yöneltmiş ve yüzerken başını hafifçe sağa sola sallamaya başlamış. Bu sayede fok denizaltının pervanesinin bıraktığı ize rastlar rastlamaz aracın gittiği yöne dönmüş ve saniyede 2 m hızla iz sürmeye başlamış. Yapılan bu deneyde gözleri bağlı olan fok 256 defa denizaltıyı bulmayı başarmıştır. Ancak araştırmacılar Henry’nin burnuna, bıyıklarını örtecek bir çorap geçirdiklerinde fok tüm denemelerde hidrodinamik izi bulamamıştır. Nick adlı öteki fok üzerinde yapılan deneyde de aynı sonuca ulaşılmıştır. Bu deneyler söz konusu deniz memelilerinin, bıyıkları sayesinde hidrodinamik bilgiyi saptayıp analiz ederek denizdeki izleri takip ettiklerini ortaya koymaktadır.
Istakozlardaki Gizli Pusula
Atlas Okyanusu’nun batısındaki sıcak sularda yaşayan dikenli ıstakoz (Panilurus argus) her sonbahar yuvasını bırakıp uzun bir yolculuğa koyuluyor. Güneye daha sıcak sulara yolculuk yapıyor. Binlerce ıstakoz, anteniyle önündekine tutunuyor ve gruplar halinde ilerliyor. Gece
gündüz demeden, okyanus dibindeki kumsallarda yollarını kaybetmeden nasıl kilometrelerce yürüyorlar?[7]
Bugüne kadar pek çok kişinin aklını kurcalayan bu sorunun yanıtı, yeni yapılan bazı deneylerle açığa çıktı. Larry Boles ve Kenneth Lohmann’ın deneyleriyle dikenli istakozların, hayvanlar aleminin en becerikli yön bulucularından biri oldukları kanıtlandı. Bu sonuç birçoklarını şaşırttı, bilim dünyasında da yankı uyandırdı. Bir omurgasızda ilk kez böylesine üstün bir yön bulma yeteneğine rastlanıyordu.
Böyle mükemmel bir yeteneğin kaynağı bilimsel olarak henüz gösterilebilmiş değil. Bununla birlikte bazı araştırmacılar, canlıların yön bulma yeteneklerinde dünyanın manyetik alanından faydalandıklarını düşünüyor. Bu bilim adamları, canlıların vücudunda gizemli bir pusula bulunduğunu düşünüyor. Ancak ıstakozların bu yeteneğini açıklamada pusula benzetmesi de yetersiz kalıyor.
New York’taki Cornell Üniversitesi’nden nörobiyoloji ve davranış profesörü Charles Walcott:
Boles, ıstakozlardaki yeteneğin üstünlüğünü “Bu test kesinlikle birçok hayvanın geçemediği bir testtir. Testi geçebilmeleri, bir şekilde, bulundukları noktayı an ve an bildiklerini gösteriyor. İçlerinde bir şey bulunuyor olmalı” diyerek vurguluyor.
Böylece deneyde kullanılan ıstakozların, vücutlarında bir tür harita oluşturdukları ve kalkış noktasından itibaren koordinat takibi yapabildikleri ortaya çıkıyor. Bilim adamlarının çözemediği bu mekanizma, bir yolcu uçağındaki elektronik radar sistemleri gibi çalışıyor.
Bilim adamlarını en çok şaşırtan şey ise bu mükemmel sisteme sahip ıstakozun nispeten basit bir sinir sistemine sahip olması. Birçok insan, ıstakozun, üst düzey olarak nitelendirilen bir tür yön bulma yeteneğine sahip olamayacağını düşünüyordu. Boles, National Geographic News’a verdiği demeçte bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade ediyor:
“Burada asıl büyük konu, omurgasızların nispeten basit sinir sistemlerine sahip olmaları. Çoğu kişi böyle bir işi yapmada gerekli zihinsel kapasiteleri olmayabileceğini düşünüyor”.[9]
Bu noktada bazı sorular karşımıza çıkmaktadır:
– Istakozlar basit bir sinir sistemine sahip olmalarına karşın nasıl böyle zor bir işi başarabilmişlerdir?
– Gözleri kapalı olduğu halde 37 kilometrelik yolculuk boyunca doğru izi nasıl takip edebilmişlerdir?
– Bu canlının sinir sisteminde, bu kadar geniş bir alanın haritası nasıl oluşabilir?
– Dünyanın elektromanyetik alanını nasıl algılıyor olabilir?
– Elektromanyetik alandaki bilgileri bedeninde nasıl yorumluyor olabilir ?
Istakozların tüm bunları başarması bir mucizedir. Şimdi kendinize şu soruyu sorun ve düşünün:
Büyük bir çölde bulunduğunuzu farz edin. Bulunduğunuz noktadan bir jipe bindirilip gözünüz ve kulağınız kapalı olduğu halde 200 kilometre uzağa götürülüp bırakıldığınızı düşünün. İlk başta bırakıldığınız noktaya dönme ihtimaliniz var mıdır? Elbette, hayır!
Peki ama bu özel yön bulma sistemi ıstakozda nasıl ortaya çıkmıştır? En basit bir pusulayı ele alacak olsanız bile bunun özel olarak tasarlandığı açıktır. Pusuladaki manyetik alandan etkilenen iğne, özel olarak işaretlenmiş yönler, cam kaplı muhafazası bunun özellikle yön bulmak için tasarlanmış olduğunu göstermektedir. Istakoz bedeninin bir pusuladan çok daha etkili çalıştığı açıktır. Tüm bunlar ıstakozdaki sistemin özel olarak tasarlandığını ortaya koymaktadır.
Allah ıstakozu yaratmış ve bu özel sistemlerle donatmıştır. Yüce Allah diğer tüm canlıları da yaratandır ve O, kusursuzca var edendir.
[1] GPS olarak adlandırılan ve Türkçe “Küresel Yer Belirleme” olarak isimlendirilen bu sistem, uydular aracılığıyla dünya üzerinde nerede durduğunuzu, tam olarak koordinatları ile belirler.
[2] Focus, “Semender Harita Okuyabiliyor”, Sayı:2001/12 Aralık 2001, s.46
[3] Nature Australia Winter 1997, s. 7-8.
[4] Araştırmanın detayları için bakınız: Dehnhardt, G. et al. Hydrodynamic trail-following in harbor seals (Phoca vitulina). Science, 293, ss.102 – 104, (2001).
[5] http://www.nature.com/nsu/010712/010712-2.html
[6] http://www.usatoday.com/news/science/aaas/2001-07-05-seals.htm
[7] Focus Popüler Bilim ve Kültür Dergisi, “ Tasarım Harikası”, Temmuz 2003, s.22
[8] http://news.nationalgeographic.com/news/2003/01/0106_030106_lobster.html
[9] http://news.nationalgeographic.com/news/2003/01/0106_030106_lobster.html