Gelişmiş teknolojiyi ve tüm maddi olanaklarımızı seferber etsek, yeryüzündeki dengeleri ve yaşamamız için gerekli koşulları sağlayabilir miyiz?

1990’ların başında bazı bilim adamları, Biyosfer-2 adı verilen dünyanın en büyük ekoloji projelerinden biri üzerinde çalışıyordu. Proje ismini ABD’de ki Arizona Çölü’nde yer alan dev yapıdan alıyordu. Burası Arizona Çölü’nde 13.000 m2’lik bir alana yayılan cam ağırlıklı yapı malzemeleri ve betonla inşa edilmiş, kapıları dışarıya sımsıkı kapatılmış bir yaşam alanıydı. Görünümü dev bir serayı andırıyordu. Yapılan planlara göre, dış dünyaya kapalı bu dev yapının içinde, yeryüzünde yaşama kaynaklık eden su, oksijen ve azot çevrimi gibi mekanizmaların kendiliğinden işlediği bir ekosistem kurulacaktı. Yeryüzünden izole edildiği halde işleyecek bu ekosistem 2 yıl boyunca içerideki 8 kişiye de hayat imkânı sağlayacaktı. Burada küçük derecikler akıyor, bitki örtücükleri gelişiyor, buharlaşma-terlemeye bağlı yağmurlar yağıyordu. Bütün besin maddeleri yapının içinde üretiliyordu.

Biyosfer-2 o güne kadar oluşturulan kapalı araştırma alanlarının en büyüğü ve en kompleksiydi. Bu nedenle Biyosfer-2 için kendi alanının en büyük projesi demek yanlış olmayacaktır.

Biyosfer 2 Deneyi
Biyosfer 2 Deneyi

Deneme sona erip de kapılar açıldığında, insanlar içeride işlerin hiç de planlandığı gibi gitmediğini öğrendi. İçerideki oksijen oranı % 14’e düşerek deniz seviyesinden 5300 metre yükseklikteki düzeye inmişti. Karbondioksit konsantrasyonunda ani yükselmeler olmuş, azot oksit miktarı ise insan beyninde hasara yol açacak oranlara ulaşmıştı. Temiz su sağlayan sistem kirlenmiş, Biyosfer-2 de yaşayan 25 omurgalı canlı türünden 19’u yok olmuş, bitkilerin tozlaşmasını sağlayan böceklerin tamamı ölmüş, göllerdeki yosunlar aşırı büyümüş ve gıda bitkileri sarmaşıklarla sarılıp boğulmuştu. Biyosfer-2’deki felaketler bununla da kalmamış tüm tesisi karıncalar, çekirgeler ve hamamböcekleri istila etmişti. [1]

Çıkartılacak Dersler

Kısacası tüm çabalara karşın, Biyosfer-2 kapalı sisteminde, yeryüzünde milyonlarca senedir mükemmel bir şekilde işleyen dengeleri meydana getirmek; dolayısıyla insanlar, bitkiler ve hayvanlar için yaşanabilir bir ortam oluşturmak mümkün olmamıştı.

Rockefeller Üniversitesi’nden Joel Cohen ve Minnesota Üniversitesi’nden David Tilman, Science dergisindeki makalelerinde, söz konusu girişimin sonucunu şöyle ifade ederler:

“(Biyosfer-2 Projesi,) Özgün tasarımında ve yapımında kullanılan muazzam kaynaklara rağmen (1984’den 1991’e kadar yaklaşık olarak 200 milyon Amerikan Doları) ve milyonlarca dolarlık işletme bütçesine rağmen, sekiz insanı yeterli besin, su ve hava ile 2 yıl boyunca geçindirecek kapalı bir sistem oluşturmanın imkansızlığını kanıtladı. Biyosfer-2 yönetimi, Biyosfer-2’yi dışarıdan destekleyecek neredeyse sınırsız enerji ve teknolojinin mevcut olmasına karşın, pek çok beklenmeyen problem ve sürprizle karşılaştı.” [2]

Ortada tartışmasız bir gerçek vardır. Yaşamımız, yeryüzündeki milyonlarca canlı türüne, kusursuz dengelere ve mükemmel işleyen ekosistemlere bağımlıdır. İçtiğimiz suyun arıtılması, soluduğumuz havanın oluşması, tarım yaptığımız toprağın verimli bir hale getirilmesi, yediğimiz besinlerin üretilmesi, kullandığımız eşyaların hammaddelerinin oluşturulması ve daha sayısız faaliyet canlılar tarafından gerçekleştirilir. Çoğu insan, canlılar sayesinde elde ettiği ve her an iç içe yaşadığı bu nimetleri gereği gibi takdir etmez; hatta çoğunlukla düşünmeye bile gerek duymaz. Oysa bunlar, üzerinde durulması ve derin düşünülmesi gereken gerçeklerdir.

Sonuç olarak, Popülâsyon Profesörü Joel Cohen ve Ekoloji Profesörü David Tilman, söz konusu projeden çıkarılması gereken dersi şöyle özetlerler:

“Hiç kimse doğal ekosistemlerin insanlara bedava olarak sunduğu yaşam destek hizmetlerini temin edecek sistemlerin nasıl tasarlanacağını henüz bilmiyor.” [3]

Şu soru bile düşünce tembelliğinden ve alışkanlığın getirmiş olduğu bakış açısından kurtulmak için yeterlidir: Söz konusu hizmetleri bizim adımıza gerçekleştiren canlılar yok olursa, ne olur? Cevap açıktır: Biz de varlığımızı sürdüremeyiz. 21. yüzyılın gelişmiş teknolojisini ve tüm maddi olanaklarımızı seferber etsek bile, yeryüzündeki dengeleri ve yaşamamız için gerekli koşulları sağlayamayız.

Dünya üzerindeki hayatın görkemli zenginliği ancak özel bir yaratılışın sonucudur. Ve bu yaratılış üstün güç ve akıl sahibi olan Allah’a aittir.

Biyosfer 2 Deneyi
Yeryüzü, üzerindeki canlılara yaşam imkânı tanıyacak özel bir tasarım ile yaratılmıştır. Bunu anlamak için yeryüzünde yıllarca araştırma yapan bir bilim adamı olmak gerekli değildir. Mesela soluduğumuz havayı bir düşünün. Sesin yeryüzündeki iletimini sağlayan başlıca iletim vasıtasıdır. Bunun yanında bizler için son derece önemli olan elektrik ve ışığında iletimine imkân tanır. Aynı zamanda bütün bitki, hayvan ve insanların solunumu için kullandıkları temel kaynaktır. Bitkilerin rüzgârlarla polenlenerek döllenmesine de imkân tanır. İçinde yaşadığımız havanın tüm bu imkânları bizlere sağlaması, içindeki gazların kimyasal bileşimine ve bu bileşimdeki atomların fiziksel özelliklerine bağlıdır. Bunlardaki değişiklikler havayı hava yapan özelliklerin ortadan kalkmasına dolayısıyla da yeryüzündeki canlılığın son bulmasına neden olacaktır.

[1] G.C. Daily, S. Alexander, P.R. Ehrlich, L. Goulder, J. Lubchenco, P.A. Matson, H.A. Mooney, S. Postel, S.H. Schneider, D. Tilman, G.M. Woodwell, “Ecosystem Services: Benefits Supplied to Human Societies by Natural Ecosystems”, 2002 .

[2] Joel E. Cohen, David Tilman, “Biosphere 2 and Biodiversity-The Lessons So Far”, Science, Vol. 274, No. 5290, 15 Kasım 1996, s. 150-1151.

[3] P. Raeburn, “Home wreckers”, Popular Science, January, 2000.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here